Kur’an ı Kerimin ve Zikrin Tevatürle Korunmasının Manası ve Mahiyeti
Kur’an ı Kerimin ve Zikrin Tevatürle Korunmasının Manası ve Mahiyeti ;
Kur'an ya da Sünnete güvenilebilmesi; ya vahyin bildirmesiyle, ya da
akli olan nakil metotlarına uygun şekilde nakledilmeleriyle
olabilecektir.
Koruma ayetinde ifade edilen koruma, ilahi korumadır. İlahi koruma va'di Kur'an'ı da Sünneti de kapsamaktadır.
Sahabe birinci öncelik olarak Kur'an'ı koruma ve tedvin etmeyi tercih
etmişlerdir. Bu davranışları Allah Resulü (sas)'in Asr-ı Saadetteki
uygulamasına uygundur. Sahabenin Kur' anın tedvinine verdikleri bu
öncelik Kur'an ın akli nakil metodlarına göre mütevatir derecesinde
nakledilmesini be¬raberinde getirmiştir. Ama Kur'an ; önce ilahi va'd
gereği ko¬ruma altmdadır. Sonra beşeri ve akli tanımlamayla tevatürle
korunmuştur.
Müminler açısından Kur'an m ilahi koruma altında oluşu ; tevatürle korunmuş olmasından daha önemli öncelikli ve değerlidir.
Şöyle ki;
- Müminler evreni var eden Allah'ın , varlı¬ğına birliğine ve mahlukatı
kuşatan bilgisine ve kudretine inanan insanlardır. -Allah'ın
kendilerine indirdiği Kitab'ı ve Peygamberinin diliyle indirdiği ahkamı
koruyacağını va'd etmesinden sonra onun Kur'an'ı ve Sünneti koruması
husu¬sunda tereddüt etmezlerler.
-Kur'an ya da Sünnet mutlaka
ko¬runacaklardır. Dolayısıyla bu hususta bir tereddüt küfürdür. Kur'an
tevatürle naklolunduğundan genel manada tamamı¬nın nakli üzerinde
tereddüt küfr olacağı gibi ayetlerinin nak¬linde bir tereddüt de küfür
olur.
-Sünnetin genel manasıyla korunmuşluğu Allah'ın vadiyle sabit
ise de özel manada (tek tek rivayetler olarak) nakli mütevatir
olabildiği gibi mustafid, meşhur ya da ahad olabilmektedir. Bu nakil
derecelerinin güçlülüğü ile ilgili bir şüpheden dolayı Sünnetin genel
an¬lamda olmayıp o rivayete özel olarak korunmuşluğunu bir delil ya da
delillere dayanarak kabul etmemek ise küfrü gerektirmez. Hadis
ulemasının hadislerin metin ya da senetle¬rinde buldukları bir takım
karineler ve delillere dayanarak hadislerin nakilleri hakkında bu
sahihdir , bu zayıftır ,bu mevzudur gibi hükümlere varmaları bu alanda
uzmanlaş¬mış insanların sünnetin bir nassının korunmuşluk derecesi
hakkında vardıkları neticelerdir. Ama yetkili ulemanın bu görüşleri ve
fiilleri Sünnetin genel manada korunmamışlığına inanmalarından değil,
rivayetler bazında korunup korunmamışlığının kontrolü gayesine matuftur.
-Kur'an'ın ya da Sünnetin korunmuşluğu hakkında genel mada olabilecek
bir şüphe mü'minlerden değil kafirlerden neş'et edebilir. Bu tarz bir
şüphe herhangi bir zaman dilimin¬de İslam hidayetiyle tanışan insanlar
için söz konusudur. Ama bu şüphe de Kur'an'ın akli nakil metodlarından
tevatür derecesinde naklolunduğunun isbatıyla yok olacaktır. Kur'an
hakkındaki şüphenin ortadan kalkması sünnet üze¬rinde (doğru nakledilip
nakledilmediği şeklindeki) şüpheyi de kaldıracaktır. Zira Kur'an,
Sünnetin kendisini açıklama ve helal kılıp haram kılma yetkisine sahip
olduğunu açıkça isbat etmektedir. Bu sebeple mevzu (uydurma) olduğu
sabit olmadığı sürece sünnet naslarının mü'minleri bağlayıcılığı
kaçınılmazdır. Mevzu (uydurma) olduğu sabit bir nassın Sünnet diye
nitelenemeyeceği ve Sünnetin korunmuşluğu inancına gölge düşürmeyeceği
açıktır. Dolayısıyla Mü'minler açısından Kur'an da, Sünnet de ilahi
koruma altındadırlar ve korunmuşturlar.
-Allah'ın gerek Kur'an
lafızlarıyla gerekse Peygamber (s.a.s)'in lisanıyla indirdiği ahkam
tahrif olma¬mıştır. Kıyamete kadar da olmayacaktır. Korunmuşluk
açı¬sından mü'minlerin inançları bundan başka bir şey olamaz. Ama beşeri
akli metodlara göre bu koruma, tevatür, is¬tifada, şöhret, ahad gibi
derecelerle nitelenmiştir. Kur'an yal¬nızca tevatürle, Sünnet ise bu
nakil derecelerinin hepsiyle ko¬runmuştur. Bazı Sünnet nasları
tevatürle, bazıları istifada ile bazıları şöhret ile bazıları ahad
olarak nakledilmişlerdir. De¬receleri farklı farklı olsa da bu nakiller
Sünnetin korunmuşluğuna delildirler, korunmamışlığına değil. Durum
böyle ol¬duğundan geçmişte de, günümüzde de ( beşeri -akli metodlarla)
nakil derecesi bilinmeyen bir Sünnet nassı yoktur. Hicri ikinci asırda
mevzu (uydurma) olduğu bildirilen bir nakil günümüzde de öylece
bilinmektedir.
Sünnetin Korunmamış Olduğunu Düşünenlerin Durumu
Sünneti dışlayan ya da korunmamış olduğunu bir takım delillere
dayanarak iddia edenler aslında dinin korunmuşlu¬ğu meselesine bir
mü'min gibi bakmayıp, bakamayıp bir ka¬fir gibi bakma durumunda
olanlardır.
Şöyle ki;
-Sünnetin Kur'an'ı açıklama, helaller
haramlar koyma yetkilerinin ol¬duğuna inanmayan mü'min değildir.
Bunların dinden oldu¬ğuna inanmayan da; dinin kıyamete kadar
korunacağının ilahi va'de dayandığına inanmayan da, dinin asıllarından
bir kısmının kaybolup gittiğine ya da tahrif olduğuna inanan da mü'min
değildir. Kur'an'm Allah kelamı olduğuna ve Hz. Peygamber (sas)'in
Allah'ın elçisi olduğuna inanan herkes bundan farklı birşeye inanmaz.
-İlahi korumaya inanmak, ilahi korumanın yanısıra dinin asıllarının
beşeri ve akli metodlarla korunmasının inkarını gerektirmez. Kur'an'ın
tevatürle korunmuşluğu, Sünnetin değişik nakil dereceleriyle
korunmuşluğu, dinin ilahi koru¬ma altında olması inancıyla çelişmez.
Kur'an beşeri nitele¬meyle; tevatürle, Sünnet,naklin bütün dereceleriyle
korunmuşlardır.
-Müminler için esas olan ise ilahi va'd dir.
İslam hidayetiyle yeni tanışacaklar için esas olan ise, Kur'an'm
te¬vatürle naklolunmasıdır. Kur'ana bakan hakikat arayıcıları Kur'an'ın
Sünnet hakkında isbat ettiği ilahi korumayı görüp, Sünnetle alakalı
tereddütlerinden kurtulacaklardır. Sünnetin farklı nakil dereceleriyle
korunmuşluğunun fıkhi değeri ise konumuzla alakası olmayan farklı bir
alandır.
d) Sünnetin korunmamışlığı ya da Allah tarafından
koru¬ma altına alınmayışı ; ya tam olarak ya kısmen; Ahkamla ala¬kalı
meselelerde ya da itikadla alakalı meselelerde sünnete güvenilemeyeceği
neticesini beraberinde getirecektir.
Bu kabullere göre,
-Sünnet kısmen.korunmuştur, denilirse ; dinin bir kısmı kaybolup gitmiştir demektir.
-Sünnet tamamen şüpheli hale gelmiştir, denilirse; dinini ikinci kaynağı tahrif olmuş demektir.
-Sünnet yalnızca itikadla alakalı alan¬larda korunmuştur denilirse ahkamla ve ahlakla alakalı sün¬net tahrif olmuş demektir.
-Sünnet ahkamla alakalı şeylerde kısmen korunmuşsa dinin tahrif
edildiği veya bozulduğu so¬nucu çıkar sünnetin ahkamla itikadla ve
ahlakla alakalı naslarından yalnızca tevatürle naklolunanları
korunmuştur de¬nilirse Meşhur ve Ahad olanları şüpheli hale gelecektir.
-Sünnetin değişik nakil derecelerinde korunmuşluğu korunmuşluğuna bir
halel getirmez. Zira bunlar ictihadi niteleme¬lerdir. Ve ravilerin hal
ve nakil kabiliyetleri göz önünde bu¬lundurularak söylenilmişlerdir.
1900 civarında ravi sahabiden alınan sünnet nasları , geçen zaman
içerisinde iftiralar¬dan, rivayet hatalarından; ( iftiralar oldukça ve
hatalar yapıl¬dıkça) hemen ayıklanmış ve beşeri kabiliyetin elverdiği
en üst seviyede kitaplara kaydedilmiştir.
- Kur'anın
korunmuşlu¬ğunun sünnetin korunmuşluğundan en temel farkı; Kur'an
tevatürle naklolunurken sünnetin daha değişik derecelerde
naklolunmasındadır. İslam dininin kıyamete kadar gelecek insan
nesilleri için indirildiği sabit olduğuna göre, asılları da koruma
altında olmalıdır. Buna göre Allah bu dini korumuş¬tur. Ve
koruyacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder