21 Kasım 2012 Çarşamba

Kur’an ı Kerimin ve Zikrin Tevatürle Korunmasının Manası ve Mahiyeti

 
Kur’an ı Kerimin ve Zikrin Tevatürle Korunmasının Manası ve Mahiyeti ;

Kur'an ya da Sünnete güvenilebilmesi; ya vahyin bildirmesiyle, ya da akli olan nakil metotlarına uygun şekilde nakledilmeleriyle olabilecektir.
Koruma ayetinde ifade edilen koruma, ilahi korumadır. İlahi koruma va'di Kur'an'ı da Sünneti de kapsamaktadır.

Sahabe birinci öncelik olarak Kur'an'ı koruma ve tedvin etmeyi tercih etmişlerdir. Bu davranışları Allah Resulü (sas)'in Asr-ı Saadetteki uygulamasına uygundur. Sahabenin Kur' anın tedvinine verdikleri bu öncelik Kur'an ın akli nakil metodlarına göre mütevatir derecesinde nakledilmesini be¬raberinde getirmiştir. Ama Kur'an ; önce ilahi va'd gereği ko¬ruma altmdadır. Sonra beşeri ve akli tanımlamayla tevatürle korunmuştur.

Müminler açısından Kur'an m ilahi koruma altında oluşu ; tevatürle korunmuş olmasından daha önemli öncelikli ve değerlidir.
Şöyle ki;
- Müminler evreni var eden Allah'ın , varlı¬ğına birliğine ve mahlukatı kuşatan bilgisine ve kudretine inanan insanlardır. -Allah'ın kendilerine indirdiği Kitab'ı ve Peygamberinin diliyle indirdiği ahkamı koruyacağını va'd etmesinden sonra onun Kur'an'ı ve Sünneti koruması husu¬sunda tereddüt etmezlerler.
-Kur'an ya da Sünnet mutlaka ko¬runacaklardır. Dolayısıyla bu hususta bir tereddüt küfürdür. Kur'an tevatürle naklolunduğundan genel manada tamamı¬nın nakli üzerinde tereddüt küfr olacağı gibi ayetlerinin nak¬linde bir tereddüt de küfür olur.
-Sünnetin genel manasıyla korunmuşluğu Allah'ın vadiyle sabit ise de özel manada (tek tek rivayetler olarak) nakli mütevatir olabildiği gibi mustafid, meşhur ya da ahad olabilmektedir. Bu nakil derecelerinin güçlülüğü ile ilgili bir şüpheden dolayı Sünnetin genel an¬lamda olmayıp o rivayete özel olarak korunmuşluğunu bir delil ya da delillere dayanarak kabul etmemek ise küfrü gerektirmez. Hadis ulemasının hadislerin metin ya da senetle¬rinde buldukları bir takım karineler ve delillere dayanarak hadislerin nakilleri hakkında bu sahihdir , bu zayıftır ,bu mevzudur gibi hükümlere varmaları bu alanda uzmanlaş¬mış insanların sünnetin bir nassının korunmuşluk derecesi hakkında vardıkları neticelerdir. Ama yetkili ulemanın bu görüşleri ve fiilleri Sünnetin genel manada korunmamışlığına inanmalarından değil, rivayetler bazında korunup korunmamışlığının kontrolü gayesine matuftur.

-Kur'an'ın ya da Sünnetin korunmuşluğu hakkında genel mada olabilecek bir şüphe mü'minlerden değil kafirlerden neş'et edebilir. Bu tarz bir şüphe herhangi bir zaman dilimin¬de İslam hidayetiyle tanışan insanlar için söz konusudur. Ama bu şüphe de Kur'an'ın akli nakil metodlarından tevatür derecesinde naklolunduğunun isbatıyla yok olacaktır. Kur'an hakkındaki şüphenin ortadan kalkması sünnet üze¬rinde (doğru nakledilip nakledilmediği şeklindeki) şüpheyi de kaldıracaktır. Zira Kur'an, Sünnetin kendisini açıklama ve helal kılıp haram kılma yetkisine sahip olduğunu açıkça isbat etmektedir. Bu sebeple mevzu (uydurma) olduğu sabit olmadığı sürece sünnet naslarının mü'minleri bağlayıcılığı kaçınılmazdır. Mevzu (uydurma) olduğu sabit bir nassın Sünnet diye nitelenemeyeceği ve Sünnetin korunmuşluğu inancına gölge düşürmeyeceği açıktır. Dolayısıyla Mü'minler açısından Kur'an da, Sünnet de ilahi koruma altındadırlar ve korunmuşturlar.
-Allah'ın gerek Kur'an lafızlarıyla gerekse Peygamber (s.a.s)'in lisanıyla indirdiği ahkam tahrif olma¬mıştır. Kıyamete kadar da olmayacaktır. Korunmuşluk açı¬sından mü'minlerin inançları bundan başka bir şey olamaz. Ama beşeri akli metodlara göre bu koruma, tevatür, is¬tifada, şöhret, ahad gibi derecelerle nitelenmiştir. Kur'an yal¬nızca tevatürle, Sünnet ise bu nakil derecelerinin hepsiyle ko¬runmuştur. Bazı Sünnet nasları tevatürle, bazıları istifada ile bazıları şöhret ile bazıları ahad olarak nakledilmişlerdir. De¬receleri farklı farklı olsa da bu nakiller Sünnetin korunmuşluğuna delildirler, korunmamışlığına değil. Durum böyle ol¬duğundan geçmişte de, günümüzde de ( beşeri -akli metodlarla) nakil derecesi bilinmeyen bir Sünnet nassı yoktur. Hicri ikinci asırda mevzu (uydurma) olduğu bildirilen bir nakil günümüzde de öylece bilinmektedir.

Sünnetin Korunmamış Olduğunu Düşünenlerin Durumu

Sünneti dışlayan ya da korunmamış olduğunu bir takım delillere dayanarak iddia edenler aslında dinin korunmuşlu¬ğu meselesine bir mü'min gibi bakmayıp, bakamayıp bir ka¬fir gibi bakma durumunda olanlardır.
Şöyle ki;
-Sünnetin Kur'an'ı açıklama, helaller haramlar koyma yetkilerinin ol¬duğuna inanmayan mü'min değildir. Bunların dinden oldu¬ğuna inanmayan da; dinin kıyamete kadar korunacağının ilahi va'de dayandığına inanmayan da, dinin asıllarından bir kısmının kaybolup gittiğine ya da tahrif olduğuna inanan da mü'min değildir. Kur'an'm Allah kelamı olduğuna ve Hz. Peygamber (sas)'in Allah'ın elçisi olduğuna inanan herkes bundan farklı birşeye inanmaz.
-İlahi korumaya inanmak, ilahi korumanın yanısıra dinin asıllarının beşeri ve akli metodlarla korunmasının inkarını gerektirmez. Kur'an'ın tevatürle korunmuşluğu, Sünnetin değişik nakil dereceleriyle korunmuşluğu, dinin ilahi koru¬ma altında olması inancıyla çelişmez. Kur'an beşeri nitele¬meyle; tevatürle, Sünnet,naklin bütün dereceleriyle korunmuşlardır.
-Müminler için esas olan ise ilahi va'd dir. İslam hidayetiyle yeni tanışacaklar için esas olan ise, Kur'an'm te¬vatürle naklolunmasıdır. Kur'ana bakan hakikat arayıcıları Kur'an'ın Sünnet hakkında isbat ettiği ilahi korumayı görüp, Sünnetle alakalı tereddütlerinden kurtulacaklardır. Sünnetin farklı nakil dereceleriyle korunmuşluğunun fıkhi değeri ise konumuzla alakası olmayan farklı bir alandır.

d) Sünnetin korunmamışlığı ya da Allah tarafından koru¬ma altına alınmayışı ; ya tam olarak ya kısmen; Ahkamla ala¬kalı meselelerde ya da itikadla alakalı meselelerde sünnete güvenilemeyeceği neticesini beraberinde getirecektir.

Bu kabullere göre,
-Sünnet kısmen.korunmuştur, denilirse ; dinin bir kısmı kaybolup gitmiştir demektir.
-Sünnet tamamen şüpheli hale gelmiştir, denilirse; dinini ikinci kaynağı tahrif olmuş demektir.
-Sünnet yalnızca itikadla alakalı alan¬larda korunmuştur denilirse ahkamla ve ahlakla alakalı sün¬net tahrif olmuş demektir.
-Sünnet ahkamla alakalı şeylerde kısmen korunmuşsa dinin tahrif edildiği veya bozulduğu so¬nucu çıkar sünnetin ahkamla itikadla ve ahlakla alakalı naslarından yalnızca tevatürle naklolunanları korunmuştur de¬nilirse Meşhur ve Ahad olanları şüpheli hale gelecektir.
-Sünnetin değişik nakil derecelerinde korunmuşluğu korunmuşluğuna bir halel getirmez. Zira bunlar ictihadi niteleme¬lerdir. Ve ravilerin hal ve nakil kabiliyetleri göz önünde bu¬lundurularak söylenilmişlerdir. 1900 civarında ravi sahabiden alınan sünnet nasları , geçen zaman içerisinde iftiralar¬dan, rivayet hatalarından; ( iftiralar oldukça ve hatalar yapıl¬dıkça) hemen ayıklanmış ve beşeri kabiliyetin elverdiği en üst seviyede kitaplara kaydedilmiştir.
- Kur'anın korunmuşlu¬ğunun sünnetin korunmuşluğundan en temel farkı; Kur'an tevatürle naklolunurken sünnetin daha değişik derecelerde naklolunmasındadır. İslam dininin kıyamete kadar gelecek insan nesilleri için indirildiği sabit olduğuna göre, asılları da koruma altında olmalıdır. Buna göre Allah bu dini korumuş¬tur. Ve koruyacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder