21 Kasım 2012 Çarşamba

KENDİM OLABİLMEK İÇİN...

KENDİM OLABİLMEK İÇİN
VOLTAİRE ,SCHOPENHAUER , ROUSSEAU CİLTLERİNİ, FRANSIZ DÜŞÜNÜRLERİNİ, DELTOUR'U, DE PASSET'Yİ , MORELLİ' , BRİCHOT'U, 'MACBETH'İ, MEVLÂNA'NM 'MESNEVİ'SİNİ , "ŞEYH GALİP'İ, "BOTTFOLİO'YU, İBN ZERHANİ'Yİ,
YAKTIM ….

Böylece, Şehzade, kâtibine, kendisini etkileyen kitaplardan nasıl kurtulduğunu tek tek
yazdırmaya başlardı. Şehzadenin, kasrındaki bütün Voltaire ciltlerini yaktığını, çünkü bu yazarı
okudukça, bu yazarı hatırladıkça kendisinden daha zeki, hazırcevap, dinsiz ve şakacı bir
Fransız olduğunu, ama kendisi olamadığını yazardı Kâtip.
Schopenhauer ciltlerinin kasırdan
uzaklaştırıldıklarını, çünkü bu ciltler yüzünden Şehzadenin kendini iradesi üzerine saatlerce,
günlerce düşünen biriyle özdeşleştirdiğini ve en sonunda özdeşleştiği bu kötümser kişinin bir
gün Osmanlı tahtına oturacak şehzade değil, Alman filozofun ta kendisi olduğunu yazardı
Kâtip.
Her biri ne masraflar edilerek getirtilen Rousseau ciltleri de, Şehzadeyi, kendini suçüstü
yakalamaya çalışan bir vahşi kişiye dönüştürdüğü için parçalanarak kasırdan
uzaklaştırılmıştı.

"Bütün o Fransız düşünürlerini, Deltour'u, De Passet'yi, dünyanın akılla
anlaşılabilir bir yer olduğunu hikâye eden Morelli'yi ve bunun tam tersini yazan Brichot'yu da
yaktırdım, çünkü onları okudukça kendimi olmam gerektiği gibi, geleceğin bir padişahı olarak
değil, kendinden önceki düşünürlerin saçma gözlemlerini çürütmeye çalışan alaycı, polemikçi
bir profesör olarak görüyordum," derdi Şehzade.

Binbir Gece Masallarını yaktırmıştı, çünkü bu kitap yüzünden kendini özdeşleştirdiği tebdil gezen padişahlar, Şehzadenin olması gereken padişahlar değildi artık.
'Macbeth'i yaktırmıştı, çünkü onu her okuyuşunda taht için elini kana bulamaya hazır bir korkak ve iradesiz olarak görüyordu kendini ve daha kötüsü o kişi olmaktan utanacağına, şiirsel bir gurur da duyuyordu bundan.
Mev-lâna'nm 'Mesnevi'sini kasırdan uzaklaştırmıştı, çünkü bu darmadığmık kitabın hikâyeleri arasında her dağılışında, dağınık hikâyelerin hayatın özü olduğuna iyimserlikle inanan bir abdalla özdeşleştiriyordu kendini.
"Şeyh Galip'i, onu okudukça kendimi hüzünlü bir âşık olarak gördüğüm için yaktım," diye açıklardıŞehzade.

"Bott-folio'yu ise onu okudukça kendimi Doğulu olmak isteyen bir Batılı olarak
gördüğüm için ve İbn Zerhani'yi ise, onu okudukça kendimi Batılı olmak isteyen bir Doğulu
olarak gördüğüm için yaktırdım, çünkü ne Doğulu, ne Batılı, ne tutkulu, ne deli, ne maceracı,
ne de kitaplardan çıkmış herhangi biri olarak görmek istiyordum kendimi."

Bu sözlerden sonra,Kâtibin altı yıl boyunca, nice deftere sayısız kereler tekrarlaya tekrarlaya yazdığı o nakaratı tutkuyla tekrarlardı Şehzade:

"Yalnızca kendim olmak istiyordum, yalnızca kendim olmak istiyordum, kendim olmak istiyordum yalnızca."

Ama kolay bir iş olmadığını biliyordu bunun. Bir dizi kitaptan kurtulduktan ve bu kitapların
yıllarca anlatmaya devam ettiği hikâyelerin sesini en sonunda işitmez olduktan sonra, aklının
içindeki sessizlik o kadar dayanılmaz gelirdi ki Şehzadeye, istemeye istemeye adamlarından
birini yeni kitaplar almaya şehire yollardı.
Paketlerinden çıkarır çıkarmaz yutar gibi okuduğu bukitapların yazarlarıyla alay ederdi önce; sonra kitapları öfkeyle ve törenle yakar, ama sesleriniiçinde hâlâ duymaya devam ettiği ve yazarlarını ister istemez taklit ettiği için, onlardan ancakbaşka kitaplar okursa kurtulacağına karar vererek, çiviyi ancak çivinin sökeceğini acıylahissederek, adamını gene onu dört gözle bekleyen Beyoğlu'nda-ki yabancı kitapçılara,Babıâli'ye yollardı.

"Şehzade Osman Celâ-lettin Efendi, kendisi olabilmeye karar verdiktensonra, kitaplarla tam ön yıl savaşmıştır," diye yazmıştı bir gün Kâtip ve Şehzade, "'savaşmıştır'değil, 'boğuşmuştur' yaz!" diye düzeltmişti. Şehzade Osman Celâlettin Efendi, on yıl kitaplarla,kitapların içinde duyurduğu seslerle boğuştuktan sonra, ancak kendi hikâyelerini, kendi sesini o kitapların sesine karşı yükselterek kendisi olabileceğini anlamış ve kendine bir kâtip tutmuştu.
"Bu on yıl içinde, yalnız kitaplarla, hikâyelerle değil, kendisini kendisi olmaktan alıkoyduğunu
anladığı her şeyle boğuşmuştur Şehzade Osman Celâlettin Efendi," diye merdivenlerin
tepesinden bağırarak eklerdi Şehzade ve Kâtip binlerce kere tekrarlanmasına rağmen,
binbirinci kere de, tıpkı birinci kere söylendiği inanç ve heyecanla dile getirilen bu cümleyi ve
aynı kararlılıkla onu izleyen öteki cümleleri dikkatle yazardı.
KENDİM OLABİLMEK İÇİN
VOLTAİRE ,SCHOPENHAUER , ROUSSEAU  CİLTLERİNİ, FRANSIZ DÜŞÜNÜRLERİNİ, DELTOUR'U, DE PASSET'Yİ , MORELLİ' , BRİCHOT'U, 'MACBETH'İ, MEVLÂNA'NM 'MESNEVİ'SİNİ  , "ŞEYH GALİP'İ, "BOTTFOLİO'YU, İBN ZERHANİ'Yİ, 
YAKTIM ….

Böylece, Şehzade, kâtibine, kendisini etkileyen kitaplardan nasıl kurtulduğunu tek tek
yazdırmaya başlardı. Şehzadenin, kasrındaki bütün Voltaire ciltlerini yaktığını, çünkü bu yazarı
okudukça, bu yazarı hatırladıkça kendisinden daha zeki, hazırcevap, dinsiz ve şakacı bir
Fransız olduğunu, ama kendisi olamadığını yazardı Kâtip. 
Schopenhauer ciltlerinin kasırdan
uzaklaştırıldıklarını, çünkü bu ciltler yüzünden Şehzadenin kendini iradesi üzerine saatlerce,
günlerce düşünen biriyle özdeşleştirdiğini ve en sonunda özdeşleştiği bu kötümser kişinin bir
gün Osmanlı tahtına oturacak şehzade değil, Alman filozofun ta kendisi olduğunu yazardı
Kâtip.
 Her biri ne masraflar edilerek getirtilen Rousseau ciltleri de, Şehzadeyi, kendini suçüstü
yakalamaya çalışan bir vahşi kişiye dönüştürdüğü için parçalanarak kasırdan
uzaklaştırılmıştı.

 "Bütün o Fransız düşünürlerini, Deltour'u, De Passet'yi, dünyanın akılla
anlaşılabilir bir yer olduğunu hikâye eden Morelli'yi ve bunun tam tersini yazan Brichot'yu da
yaktırdım, çünkü onları okudukça kendimi olmam gerektiği gibi, geleceğin bir padişahı olarak
değil, kendinden önceki düşünürlerin saçma gözlemlerini çürütmeye çalışan alaycı, polemikçi
bir profesör olarak görüyordum," derdi Şehzade. 

Binbir Gece Masallarını yaktırmıştı, çünkü bu kitap yüzünden kendini özdeşleştirdiği tebdil gezen padişahlar, Şehzadenin olması gereken padişahlar değildi artık.
 'Macbeth'i yaktırmıştı, çünkü onu her okuyuşunda taht için elini kana bulamaya hazır bir korkak ve iradesiz olarak görüyordu kendini ve daha kötüsü o kişi olmaktan utanacağına, şiirsel bir gurur da duyuyordu bundan. 
Mev-lâna'nm 'Mesnevi'sini kasırdan uzaklaştırmıştı, çünkü bu darmadığmık kitabın hikâyeleri arasında her dağılışında, dağınık hikâyelerin hayatın özü olduğuna iyimserlikle inanan bir abdalla özdeşleştiriyordu kendini.
 "Şeyh Galip'i, onu okudukça kendimi hüzünlü bir âşık olarak gördüğüm için yaktım," diye açıklardıŞehzade.

 "Bott-folio'yu ise onu okudukça kendimi Doğulu olmak isteyen bir Batılı olarak
gördüğüm için ve İbn Zerhani'yi ise, onu okudukça kendimi Batılı olmak isteyen bir Doğulu
olarak gördüğüm için yaktırdım, çünkü ne Doğulu, ne Batılı, ne tutkulu, ne deli, ne maceracı,
ne de kitaplardan çıkmış herhangi biri olarak görmek istiyordum kendimi."

 Bu sözlerden sonra,Kâtibin altı yıl boyunca, nice deftere sayısız kereler tekrarlaya tekrarlaya yazdığı o nakaratı tutkuyla tekrarlardı Şehzade:

 "Yalnızca kendim olmak istiyordum, yalnızca kendim olmak istiyordum, kendim olmak istiyordum yalnızca."

Ama kolay bir iş olmadığını biliyordu bunun. Bir dizi kitaptan kurtulduktan ve bu kitapların
yıllarca anlatmaya devam ettiği hikâyelerin sesini en sonunda işitmez olduktan sonra, aklının
içindeki sessizlik o kadar dayanılmaz gelirdi ki Şehzadeye, istemeye istemeye adamlarından
birini yeni kitaplar almaya şehire yollardı.
Paketlerinden çıkarır çıkarmaz yutar gibi okuduğu bukitapların yazarlarıyla alay ederdi önce; sonra kitapları öfkeyle ve törenle yakar, ama sesleriniiçinde hâlâ duymaya devam ettiği ve yazarlarını ister istemez taklit ettiği için, onlardan ancakbaşka kitaplar okursa kurtulacağına karar vererek, çiviyi ancak çivinin sökeceğini acıylahissederek, adamını gene onu dört gözle bekleyen Beyoğlu'nda-ki yabancı kitapçılara,Babıâli'ye yollardı.

 "Şehzade Osman Celâ-lettin Efendi, kendisi olabilmeye karar verdiktensonra, kitaplarla tam ön yıl savaşmıştır," diye yazmıştı bir gün Kâtip ve Şehzade, "'savaşmıştır'değil, 'boğuşmuştur' yaz!" diye düzeltmişti. Şehzade Osman Celâlettin Efendi, on yıl kitaplarla,kitapların içinde duyurduğu seslerle boğuştuktan sonra, ancak kendi hikâyelerini, kendi sesini o kitapların sesine karşı yükselterek kendisi olabileceğini anlamış ve kendine bir kâtip tutmuştu.
"Bu on yıl içinde, yalnız kitaplarla, hikâyelerle değil, kendisini kendisi olmaktan alıkoyduğunu
anladığı her şeyle boğuşmuştur Şehzade Osman Celâlettin Efendi," diye merdivenlerin
tepesinden bağırarak eklerdi Şehzade ve Kâtip binlerce kere tekrarlanmasına rağmen,
binbirinci kere de, tıpkı birinci kere söylendiği inanç ve heyecanla dile getirilen bu cümleyi ve
aynı kararlılıkla onu izleyen öteki cümleleri dikkatle yazardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder